Mektup - 13

                                                                                                      (32)
Sevgili Belma,
5 Ekim tarihli mektubunu iki gün önce aldım. Mektubunda senin açık davranman konusundaki görüşlerimi gelecek mektubunda eleştireceğini yazdığın için o mektubu da bekledim ancak henüz elime geçmedi. Onu beklemeden bu mektubu yazıyorum. 
Öncelikle şunu kesinlikle belirteyim: Benim şu anda gerek senin duyguların ve gerekse de sana güvenim konusunda hiçbir şüphem yok. O halde onları neden yazdın diyeceksin; bak anlatayım: 19 Ağustos’ta ayakta zorlukla duruyordum; gerek bedenen ve gerekse de ruhen neredeyse tükenmiştim. Onun ardından geçirdiğim bir hafta, dedikodu ve hapishane psikolojisi sonucu “artık benim hayatım bitti” görüşü kafama yerleşti. Sana çok şey yazdım ancak sen de içinde bulunduğun şartlar nedeniyle olsa gerek fazla birşey yazamadın. Ardından buraya geldik. Burada her türlü dış etkiden uzakta, kimseyi görmeden ve konuşmadan 15 gün geçmiş hayatımı düşündüm. Şu sonuca vardım: Hayat bitmedi, kaldı ki bitmiş bile olsa başarılısın. Yetişme tarzın ve içinde bulunduğun şartlar dikkate alındığında büyük hatalarım yok. Zaten yaptığım hataları içinde yaşadığım şartlardan ayrı olarak değerlendirme özelliğini nereden kazandım bilmem. Hayatımda en çok şaştığım şeylerden birisi nedir, bilir misin? “Ne Yapmalı?” kitabını yazarının 32 yaşında yazdığı. O kadar tecrübeden sonra bana kalırsa bunu yazmak marifet değil. Sağlam bilgi, kuvvetli bir gözlemcilik ve gözlemleri sistematik hale getirebilmek yeterli. Sözün kısası geçmişte yaptığım herşeyi içinde olduğum şartlar, tecrübe vs. açısından incelediğimde kendime olan saygım oldukça yükseldi. Diyorum ya herşey burada bitse bile gene de başarılı görüyorum kendimi. 27 yıl boşuna geçmedi. Bunu kaç kişi fark eder veya takdir eder orası daha az önemli. Önemli olan insanın kendisinin buna inanması. 
Beraberliğimiz konusundaki düşüncelerime gelince: Dışarıda iken davranışlarınla ilgili olarak detaylı düşünemedim. Aynı şey orada iken de geçerliydi, ancak kendimi toplayabildim. Burada da bu konu üzerinde çok düşündüm (sana o mektubu yazdığımda bu konuda düşünmeye henüz yeni başlamıştım). Haklısın, davranışlarından çok şeyi anladım. Bu konuda hiçbir şüphem yok. Seni dünyandan çıkartma çabası kesinlikle sana güvenebilme çabası değil. Böyle bir sorunum yok benim ve olmayacak da. Bu çaba olsa olsa anlatım tarzlarının farklılığına alışamamaktan gelmiştir. Ben çok yakın olduğum kişilere herşeyi açıkça ve detaylı anlatırım. Senin usulün farklı. Neyse, önemli olan aynı sonuca ulaşabilmek. Senin sevgin konusunda hiçbir şüphem yok, inanıp inanmamak diye bir sorunum yok. Sen herşeyin yanında sevdiğine çok bağlı bir insansın. Herşeyin yanında sana da güveniyorum ve dayanıyorum. Zaten seni düşündüğümde beğendiğim özelliklerini (ki hiç de az değil) alıp onları kendimde de yerleştirmeye çalışıyorum. Bazıları bende de var bazıları yok. Mektuplarından aynı şeyi senin de yaptığını anlıyorum. Bu gidişle iki ayrı insan kalmayacak, memleketin nüfusu bir kişi azalacak. Nolucak şimdi. Yeri gelmişken de belirteyim: Bu erken yaşlanan yüz gibi ifadeler kullanma. Sen böyle dersen ben ne yapayım. Aslında yaşlı değiliz sadece yaşımıza göre çok şey görüp geçirdik. Bu bazan yaşlandığımız duygusunu doğuruyor bizde. Zaman zaman durgunlaşmakla birlikte benim de neşem yerinde. Örneğin gazetede bir haber okuyorum: İnsan zekâsı 60’ında en olgun seviyesini yaşar. Desene diyorum buradan çok zeki çıkacağım. Ne espri değil mi, üşütüyor insanı. 
M. Ali’nin eniştesi geldi, konuştuk. Bizim akrabalara kızdım biraz; şu rastgele hareket etmek huyundan halâ vazgeçmediler. 
Burada soğuklar başladı. Hareket edince sağ dizim felaket ağrıyor. Romatizma galiba. Yaşlandık mı nedir. Yok canım ne münasebet; bu halimle nice gence halâ taş çıkarırım. 
Senin ifadenle “sen de herşeyin yanında güven bana, dayan bana, gör bak tutunca elele bu sevgi nerelere götürüyor bizi...” 
Seni çok seviyorum ve aynı şeyi ben de söylüyorum.

          DİPNOTLAR
32. Bütün mektuplara tarih atmama karşın bazılarında tarih sanırım Belma fotokopi yaparken çıkmamış. Belma mektupları sıralı olarak bana gönderdiği için bazılarında tarihin çıkmamış olması sorun olmadı.