Mektup - 14


        Sevgili Belma,
        Senden şu ana kadar yeni bir mektup alamadım. Ne oldu böyle, mektupların arkası kesildi. Ben yazmaya devam ediyorum. 
        Afyon’dan mektup geldi. Anlaşılan Cevat Ercişli oraya gitmemiş. Mahkeme hakkında bilgi istiyorlardı, yazdım. Teyzemden de mektup geldi. Mahkeme için, avukat için o kadar şey yazdım, hiçbir cevap yok. Sadece öğütler var. Ben de zaten kendi işimi kendim hallediyorum cinsinden bir cevap yazdım. Üzülecekler gerçi ama bizimkilerin bu vakte kadar ne yaptıklarını gerçekten anlamadım. 
        10 Ekim’de yazdığım mektubunda bahsettiğin bir konuda etraflıca yazmak istiyorum: Geneli görmedeki eksikliğinin detayın yükünden geldiğini söylemiştin. Bu doğru ve işin ana yönü. Ancak bunu tespit yetmiyor. Sorunun çözümü için işin temeline inmek, nedenini bulmak gerek. İnsanın hayatına bu denli damgasını vuran bir eksikliğin kökleri de mutlaka yetişme tarzında ve çocuklukta yatar. O dönemde görülen, öğrenilen, etkilenilen şeylerde yatar. Bu konuda kendim için çok düşündüm. Ani karar almakta, değişen durumlara ve ortama ayak uydurmakta eksikliklerim var. Eskiden çok fazla olan bu eksiklik oldukça azaldı ama bu kadarcık tespit bunun çözümüne yetmiyor. Neden araştırılınca ortaya daha karışık şeyler çıkıyor. Şöyle: 11 yaşında hayattan tüm umudunu kesmiş bir insandan 18 yaşında kendini kabul ettirmiş bir insan yaratmak kolay olmadı. Bu dönem benim hayatımı derinden etkiler ve iyinin yanında kötü özellikler de kazandırır. Uzun yıllar ana dikkat noktası kendisi olan bir insan, kendi benliğini kazanmak için mücadele eden bir insan daha sonra kendi kurtuluşunun toplumun kurtuluşuna bağlı olduğunu anlasa bile, ana dikkat noktasının kendinden uzaklaşması zamanla olur. Böyle bir insan için insiyatifsizlik kendini doğrudan ilgilendirmeyen şeye karışmamak şeklinde ortaya çıkar. Ve zaman içinde olayların ve kendisinin zorlamasıyla bundan kurtulabilir. Ben bundan geniş ölçüde kurtuldum ama henüz tam sayılmaz. Ancak bugün bendeki eksikliğin ana noktası bu değil. Ani karar vermek, değişen durumlara uymak konusunda hayatıma bakıyorum: Bu eksikliklerin hemen tamamen yalnız kaldığım, üzerime çok ağır yüklerin bindiği dönemlerde ortaya çıkması gerek. Ancak bunun tam tersi; bu dönemler hayatımın en başarılı dönemleri (1976 başı ve 1977 başı). Tek başıma da olsam ağır bir yükü kaldırmak, ani karar vermek, olayları seyretmek değil de onlara hakim olmak sorun olmadı. Bu durumda bendeki eksikliğin nedenini daha derinde aramak gerekiyor: Tüm hayatımın büyük yalnızlık içinde geçmiş olması, hayatımdaki hemen herşeyi zorlu bir mücadele ile kendimin kazanmış olması bana ilginç bir özellik kazandırmış: Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, tek bile kalsam çok şeyi sürüklerim. Ancak başkasıyla birlikte iş görmeye tam alışamamışım, başarı oranım hemen düşüyor. Zaten bu nedenle de bir hata ortaya çıktı mı bunu asla beraber olduğum kişilerde değil, daima kendimde ararım. İşte benim esas kazanmam gereken özellik de bu: Hayat tek başına yaşanmaz; diğer insanlarla birlikte yaşanır ve orada da aynı verimi korumak gerek. Gördün mü bak, işin temeline inince neler çıkıyor. Bu konuya gelecek mektupta devam ederim. 
        Sendeki eksiklik konusunda da düşündüm ancak hayatını detaylı olarak bilmediğim için içinden çıkamadım. Şu anda sana bu konuda yardımcı olamayacağım. Ancak belirttiğim gibi eksikliği tespit yetmez, mutlaka nedenini de bulmak gerek. Bu arada birşeyi daha belirteyim: Senin duyguların konusunda geçmişte şüpheci olmam sana güvenebilme çabası değildi. Sana mutlak güvendiğim halde bu şüphenin varlığı aslında benim bir beraberliğe (bunu kendim istesem bile) geçmişin etkisiyle zor alışmamdan gelir. Ancak geçen mektupta da yazdım ya bu konu tamamen kapandı artık. Herşeyin yanında sana da güveniyorum ve dayanıyorum.