Mektup - 17


       Sevgili Belma,
       Henüz mektubun gelmedi ama içimden sana yazmak geldi. Önce buradaki hayatı biraz anlatayım. Sabah 7.30’da kalkıp spor yapıyoruz. 9’a doğru kahvaltı geliyor (genellikle çorba). Bilirsin sabah yemek yemekten şikâyetçi olmam. 12.30’a doğru öğle yemeği. 17’de akşam yemeği. 17.30’da sayım var ve orada olduğu gibi aşağı kapı açık kalmıyor. 17.30’dan sabah 7’ye kadar yatakhanedeyiz. Henüz kitap yok, sadece gazete var. Şartlar benim gibi sakin ve düşünmeyi seven birisi için iyi ama çok arkadaş doğal olarak boşluktan sıkılıyor. Herkese amiral battı öğrettim, bir ara bütün gece oynanıyordu; anla artık durumu. Çayı da idare satıyor. Yemek yemenin dışında zaman zaman voleybol oynuyoruz. Zaten benim zamanım düşünmek ve spor ile geçiyor. Bu kadar düşünecek ne var diyeceksin, anlatayım.
       Önce gazeteleri dikkatle okuyup günlük olaylar üzerinde düşünüyorum. Anlaşılan, IMF ya kredi vermeyecek ya da çok daha ciddi ve ağır ekonomik tedbirler isteyecek. Önümüzdeki günlerde toplumsal potansiyelin çok yükseleceği aşikâr.
Günlük olaylardan sonra geçmiş hayatımı düşünüyorum. Geçmişe ait düşünülecek şeylerin halâ bitmedi mi diyebilirsin. Aslında benim yaptığım düşünmekten farklı bir şey. Dışarıdaki durumumu biliyorsun. Çok zorlanmaktan bazı özelliklerim bozulmuş ve adeta kendimi tanıyamaz hale gelmiştim. Kendime yabancılaşmıştım ve açıkçası durumum korkutuyordu beni. Sana da söylemiştim, makineden farkım kalmadı diye. Bazı eksiklerimi tamamlasam bile işin özü değişmeyecekti. Daha hızlı, daha etkili bir makine olacaktım sadece. Şimdi ise üzerimdeki yük kalkınca bozulan özelliklerim düzeldi; ortaya çıkan dengesizlik düzeldi. Kendime yeniden kavuşmanın sevinci içindeyim desem yeridir. Gerçekten çok zorlanmışım Belma. En genelden en özele kadar bir sürü şeyle uğraşmanın yanı sıra bir de ailevi meselelerin çıkması beni odukça yıprattı. Uzun bir süre dayanabildiysem eğer bunda seninle olan beraberliğimin de önemli payı vardır. Bu beraberlik büyük güç verdi bana. Sen olmasaydın dayanmam daha zor olurdu. Son aylardaki psikolojimi biliyorsun, ciddi olarak gereğinden fazla yaşadığımı düşünüyordum. Hayat artık taşınmaz bir yük haline gelmişti benim için. Neyse, diyorum ya, burada kendime yeniden kavuşmanın adeta kendimle yeniden tanışmamın sevincini yaşıyorum. Bugünlerde beraber olmayı çok isterdim. Birbirimizi daha iyi tanırdık. Aynı şeyi birbirimize yazarak ve düşünerek de yapabiliriz.
“Vahşetin Çağrısı”nı okudun mu? Çok güzel değil mi? Ekonomi üzerine okumak istersen mutlaka P. Baran’ın “Büyümenin Ekonomi Politiği”ni oku. Hayatımda okuduğum en güzel ekonomi kitabıdır bu. Okuduktan sonra o kadar övmüştüm ki, bizim Süreyya da (35) dayanamayıp okumuş ve o da aynı şeyi söylemişti.
       Burada vakit çok çabuk geçiyor, kim demiş içerde vakit geçmez diye. Ama verimsiz geçen bir vakit bu. Neyse bu dönemde insanın herşeyi detaylıca düşünüp hayatındaki tüm boşlukları doldurması gerek. Dışarıda iken bunları yapmak olanaksız. Aslında çok acı şeyler gördüm hayatımda. Sen de gördün ve hatta yaşadın. Bizim yolumuzun da garip bir çelişkisi var. En güzel idealler, en güzel duygular, en yüce amaçlar için yola çıkıyoruz. Ama zaman içinde en büyük adilikleri, en büyük pislikleri, en derin acıları görüyoruz. Bazan o yüce duygular, yüce amaçlar bunların arasında kayboluyor; bazan umutsuzluğa bile kapılabiliyor insan. Gazetelerde okumuşsundur belki, Allende’nin kızı ülkesinde olanların kendisine verdiği acıya dayanamayarak intihar etmiş. Anlaşılan, gördükleri ve duyduklarının verdiği acıyı inançlarının yüceliğiyle dengeleyememiş. Biz öyle olmayacağız tabii. O yüce duygularımızı hiç unutmayacağız ve en büyük adiliklere ve acılara da katlanacağız. Nasıl olacak bu! Bunun için insanda özel bir inanç, özel bir dayanma gücü, özel bir mücadele gücü olması gerek. Sözün kısası, özel bir insan olmak gerek. Öyleyiz de zaten, profesyoneliz. Geniş anlamıyla bu kelime anlattığım herşeyi içerir. Tekrar yazacağım sana. Hoşça kal. Seni çok seviyorum. 


       DİPNOTLAR
35. Yüksel Eriş’in takma adıydı. Mektuplarda bazan öğretmen olarak da geçer, müzik öğretmeniydi.