Mektup - 20


       Sevgili Belma,
       Mektubun halen gelmedi sadece ailemden bir telgraf geldi. Avukat meselesiyle onlara gönderdiğim haberler doğrultusunda uğraştıklarını haber veriyorlardı. Bugün senden mektup alamayalı tam 15 gün oldu. Biliyorum mektupların bana geç ulaşıyor ama seyrek de olsa detaylı yazabilirsin ve elime çabuk ulaşmasını sağlayabilirsin. 
       Önceden de yazdığım gibi burada iyiyim, daha doğrusu elimden gelen tüm gayreti gösterip iyi olmaya çalışıyorum. Şu andaki durumun gösterdiği kadarıyla, ikinci mahkemeye de gelemeyeceğiz, aslında gelmeyi çok isterdim. Önceden bahsettiğim kitapların dışında başka kitabımız da yok. Düşünerek ve az da olsa okuyarak geçiyor günlerim. Özellikle hemen her konu üzerinde düşünebilmek çok önemli yoksa insanın düşünme ve karar verme yeteneği geriliyor. Her zaman olduğu gibi düşündüğüm konulardan bahsedeyim sana. Belirli konularda değişmeye karar vermiştik, biliyorsun. Ancak bunu sağlamak pek kolay değil. İnsanın değişmesi sadece karar vermekle olmuyor. Her olayda değiştirmeyi düşündüğü yönlerinin gerçekten değişmiş olup olmadığına karar vermesi gerek. Sadece karar verip değişimi kendi haline bırakmak insanı bir yere götürmez. Daha önce karşılaşabilseydik birbirimize oldukça fazla şey verebilirdik. Aynı noktadaki iki insanız. Hayat hakkındaki temel tespitlerimiz de aynı. Ancak bu aynı noktaya değişik yollardan geldik ve doğal olarak değişik etkiler altında kaldık. Sen 18-19 yaşına kadar normal bir gelişim izledin. Kendine örnek ve önder olarak alabileceğin bir kişi vardı (abin). Ondan birtakım şeyleri aldın veya onun etkisiyle zaten senin yapında olan şeyler hızla yerine oturdu. İnsanlarla kolay diyalog kurmak, kendine güven, girişkenlik, vb. Daha sonra onun çizgisinden ayrıldın ve kazandığın kendine yeterli yapınla kendi yolunda ilerledin. Ben ise gözümü dünyaya açtım ve kendimi yalnız buldum desem yeridir. 8 yaşından itibaren başlayan bu durum aralıksız devam etti. Hayatımda örnek olarak seçtiğim veya bana önderlik edip birşeyler öğreterek yol gösteren hiç kimse olmadı. Senin hayatında doğal olarak gelişen kendine güven ve kendini kabul ettirmek gibi konularda ben 11 yıl süren büyük bir mücadele vermek zorunda kaldım. Şüphesiz çeşitli insanlar gelişimimi etkilemiştir ancak hayatımdaki hemen herşeyi kendi başıma kazanmak zorunda kaldım. Gördüğün gibi, gelişme yollarımız bir noktaya kadar oldukça farklı. Sen bana insanlarla daha yakın diyalog kurmak ve kendine güvenin pekişmesi konusunda destek olabilirdin. Ben de sana şartlar ne kadar kötü olursa olsun çok şeyi gerekirse yalnız başına sürüklemeyi öğretebilirdim. Neyse, günün birinde birbirimize birşeyler vermeye kaldığımız yerden devam edeceğiz elbet. 
       Isparta’da havalar oldukça iyi, gündüzleri yaz sıcağı var. İnsan güneşte oturdu mu yanıyor bile. Aklıma gelmişken belirteyim. Yazın birlikte denize girip dinlenmiştik. Bizim akrabalar da mevsimi geçmesine rağmen çok övdüğümüz için gitmek istiyorlarmış, nasıl gidebileceklerini artık sen onlara anlatırsın. (37) Bildiğim kadarıyla pek fena sayılmaz durumları. Her ailenin başına hayatta çeşitli felaketler gelir. Önemli olan, aile bir ağaçsa eğer, bu ağacın gövdesinden değil, dallarından darbe yemesidir. Başlangıçtaki felaketler gövdeyi etkilese bile artık geçti bu durum, sadece dallar kopuyor. Bunu da normal karşılamak gerek. Rüzgâr şiddetle estiği zaman hangi ağacın dalları kopmaz ki. Gün gelir o dallar yeniden sürer yine. Onun için (senin huyunu da bildiğimden) tekrar tekrar belirtiyorum, Kötümserliğe, moral bozukluğuna yer yok. Tersine, senin örnek olman, moral vermen gerekli. 
        Burada, eski kendi kabuğunda yaşayan ve etrafla fazla ilgilenmeyen halimi bir ölçüde kırdım. Tabii bunun için de epeyce gayret göstermem gerekti. Sonuç oldukça şaşırttı beni. Kişi olarak özellikle buradaki davranışlarım sonucu büyük saygı var. Neyse, üstelik bu durum daha da gelişeceğe benzer. 
       Şimdilik bu kadar yazacaklarım. Bakarsın mahkemeye geliriz. Hepiniz iyi olun. Ömer’in Nahide’ye selamı var. Hoşçakal. Seni çok seviyorum.

       Not: Geçmişte okuduğum ve çok hoşuma giden bir kitabı daha söyleyeyim sana; Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu”. Orada özellikle İttihatçıların küçük efendisi olarak anılan karakteri oldukça benimsemiştim. 


       DİPNOTLAR
  37. Deniz kıyısında atış talimi yaptığımız yer. Dalgaların gürültüsünden hiç birşey duyulmuyordu.