Mektup - 18


       Sevgili Belma,
       Mektubunu henüz almadım. Bugün mahkeme var, arkadaşlar gittiler. Herhalde tahliye olurlar. Sayımız azalıyor gittikçe. 25 kişi geldik, 17’ye indik. Olay sırasında seninle konuşan arkadaş da bugün yarın çıkar. Aslında cezası aybaşında doldu ama dosyası kaybolduğundan halâ çıkamadı. Buradan çıkıncaya kadar daha kimleri tahliye edeceğiz bakalım. Çoğununki ufak tefek şeyler ve doğal olarak bu kadarcık şeyden dolayı yatmaktan da sıkılmıyorlar. Devrimcilik adına yapılan nelere şahit oluyoruz bir bilsen.
       Geçen mektubumda da yazmıştım. En yüce amaçlar için, en yüce duygularla yola çıktık. Yolda ise her türlü adiliği, maddi ve manevi acıyı gördük. O amaçların boş, o duyguların boş olduğunu öğretmeye çalıştılar. Bazan düşünüyorum, insan yüreği bu kadar şeyi nasıl kaldırıyor diye. Gördüklerimiz karşısında sadece nefretle dolsak, artık olan biten şeyler bizi o denli etkilemez. Aslında işin kolayına kaçmaktır bu. Dışarıda iken bu noktaya çok yaklaştığım için kendimden korkmaya başlamıştım. Yeni bir dünya yaratırken kendini de yeniden yaratmak zorunda olan insan bir an başlangıçtaki o yüce duygularından uzaklaşabilir. Ortada sadece ulaşılmak için çalışılan amaç kalır. İnsan kendine yabancılaşır, makineleşir. Sadece şartlar neyi gerektiriyorsa onu yapar; birşey hissetmez çünkü hırs ve nefretten başka şey kalmamıştır. İlerlemek de daha kolay olur bu insan için, ama nelerin pahasına. Gerçekte ise önemli olan o yüce duyguları kaybetmeden ve onları kaybetmediğinden dolayı da her acıyı içinde hissederek yaşamaktır, ilerlemektir. Büyük bir dayanma gücü gerek bunu yapabilmek için ve hiç de kolay değil bunu yapmak. Clausewitz’i okuduysan bilirsin, savaşın kritik anlarında kumandanların ruh durumlarını anlatır uzun uzun. Başarısızlıklar, ağır kayıplar üstüste gelir. Çevresindekilerinin umutsuzluğu duygusallığı da bunlara eklence kumandanın üstüne ağır bir yük biner. O yolunun doğruluğuna inanmaktadır ve bunu iradesiyle çevresine kabul ettirmek zorundadır. Bunun için ise, iradenin çok zorlanması gerekir. Kaybettiği arkadaşları için üzülemez bile bu adam, normal bir duygusallık bile yasaktır ona. Hesap adamı olmak zorundadır. Bu kaybın yeri nasıl doldurulur, bu kayıp durumu nasıl etkiler, vb. Clausewitz bunu çok güzel anlatır. Ve eğer hata yapmazsa ve şartlar da elverişliyse başarı da kazanılır ama kumandan zorunlu olarak insan olmaktan oldukça uzaklaşmış, makineleşmiştir. Zorunlu diyorum, çünkü en kritik anda çok sevdiği birinin kaybına üzülecek olsa onu bekleyen bir işi ihmal edebilir.
       Evet bazan gerçekten zorunlu oluyor bu makineleşme, çünkü son tahlilde başarı herşeyi örter. Ama ben profesyonellikten hırs ve nefretten ibaret bir hesap adamı olmayı anlamam. Bu tür insan, aslında insan değil makinedir. Zorunlu ise eğer makineleşirsin ama her fırsatta o yüce duyguları hatırlamaya çalışırsın, seni engellememek şartıyla gördüğün acıları hissedersin. Düşünüyorum da, benim için ne kadar değerli olduğunu senin de bildiğin öğretmen için üzülme fırsatını bulamadım. Ancak birkaç ay sonra, o da kısa bir süre için, bu fırsatı buldum. Hatırlıyor musun bir keresinde Taksim parkında otururken ondan konuştuğumuzda ağlamıştın. Benim o hakkım da yoktu. Neyse, şimdi üzülebiliyorum artık bol bol.
       Biraz kitap geldi buraya, hepsi de Türkiye ile ilgili. Birisi hariç hepsini okumuşum. Aslında dayanılmaz bir şekilde yıllardır okumadığım felsefeyi okumak istiyorum. Sana ezberlediğim bir romandan birkaç satır yazayım; “Sebat ve sonsuz bir tahammül gücü, bugün de benim gözümde insanoğlunun en temel erdemleridir. Katlanmasını bilme... Sokaklara çıkıp bağırmaksızın katlanmak ıstıraba... Kişisel trajedileri tanımayan, inkâr eden bir devrimci olmak doğru tabii. Ama sadece bu yönüyle değil. Mücadele bir görevdir ama haklarımız da vardır: Aynı zamanda bir mutluluktur hayat...”.
       İyi ki de seninle beraber olduk biliyor musun. İçinde yaşadığım hayatta da mutluluğun bulunabileceğine aksi halde kesinlikle inanmazdım. Belki de profesyonellik benim kabul ettiğim gibi değildir, gerçekten makineleşmeyi gerektirir. O zaman ben duygusal bir profesyonelim demektir, başka türlüsünü yapamam çünkü. 
       Öğrendiğime göre bizim olayı Almanya’daki gazeteler bile yazmış. Ne iş be!.. 
       Bugünkü Hürriyet’i saklayacağım. (36) Hoşça kal canım. 


       DİPNOTLAR
36. Hürriyet gazetesi uzun süredir kafayı bize takmıştı. Bombacı Leyla isminin mucidi de bu gazetedir. O gün gazetede Belma’nın büyük bir resmi yayınlanmıştı.