Mektup - 08

  
                                                                                         5 Ekim 1977

Sevgili Belma,
Mektubunu bugün aldım. Yaklaşık 8-10 günde ulaşabiliyor mektuplarımız. Onun için bana yazdığında ancak bir mektubumu alabilmişsin. Yazmamı istiyorsun, sana yağmur gibi mektup yazıyorum desem yeridir. Bu (6. veya 7. mektup, sayısını şaşırdım). Mektubunu alınca çok sevindiğimi söylememe bile gerek yok. Yalnız sen benim mektuplarımı aldığında bir daha atlama üst ranzadan, oldukça sık yazacağım çünkü (zaten yazdım da). Sen de bana yazmayı ihmal etme sakın. Avukatlarla sürekli temas et. Geçen mektuplarımda avukat ve mahkeme konusunu yazmıştım. İlkin’den mektup geldi. Orhan Apaydın yüklü bir para karşılığı davayı alıyor ve sonuç umulandan çok iyi olacaktır demiş. Burada onu tanıyanlara sordum, o adam palavra atmaz diyorlar. Apaydın’ı mutlaka tutmamız gerek. Ben de bu konuda teyzeme de yazdım. Nakil konusuna gelince, biz Cevat vasıtasıyla başvuracağız; siz de oradan uğraşın. Gerekli bilgiyi avukattan alırsın.
Senin yazdıklarını okuyamamış olmama gerçekten üzüldüm. Onları sakla, daha da yaz. Nasıl olsa görüşürüz mahkemede filan. Sana yazacağım. Ama kendini yalnızlığa kaptırma çünkü biz yalnız değiliz. Çok sorunun olduğunu biliyorum ve sen hepsiyle başa çıkabilecek yetenektesin (bilirsin ben bu lafı herkese söylemem, onun için doğruluğuna inan). İhtiyacın olan herşeyi sana elimden geldiğince ulaştırırım. O gün sen beni gördüğünde, (27) ben de senden tarafa belki görürüm seni diye bakmıştım, ama göremedim. Bir an kapıya vurup seninle konuşmak geçti aklımdan ama fırsat bulamadım. O gün için kısaca şunu söyleyebilirim: Hayatımda bir günde bu kadar çok şey görüp öğrendiğimi hatırlamıyorum. 
Dedikodular konusunu anlayamadım. Benim için mi yoksa senin için mi yapılıyor. Eğer benim için ise artık bunlara hiç aldırmadığımı iyi bil. Buradaki 15’inci günüm. Halen Gayrettepe’de kaldığımız o rahat yerlerden birindeyim. Çok düşündüm. Her yerde her zaman elimden geleni yaptığım sonucuna vardım. 19 Ağustos’ta ise o kadar yorgun ve bitkin vaziyette idim ki daha sonra o kadar olaya bu kadarcık hata yaparak nasıl dayanabildiğime şaşırıyorum. Ve bu kadar zaman dinlenmeme rağmen halâ yorgun hissediyorum kendimi. 
Senin için dedikodu yapılıyorsa yine aldırma. Hayatta hataları görmekle herşeyi ideal yönden alıp ona göre hata tespiti yapmak farklıdır. İkincisini genellikle henüz çocukluktan kurtulamamış olanlar yapar. Hele biraz büyüsünler daha iyi anlarlar. Şunu hiç unutma: İnsanın içinde bulunduğu durumu iyi değerlendirmesi her doğru işin başıdır.
Geçen mektuplarda da yazdığım gibi psikolojik olarak çok iyiyim. İçeriye girdiğimden beri, gerek İstanbul’da gerekse Eskişehir’de bazı mahkûmlarla konuştum. Umutsuzluğu, hayattan hiçbir umudu kalmamışları, hayatını bozuk para gibi harcamış insanları gördüm. Tüm bunlar içimdeki umudu güçlendirmekten başka işe yaramadı.
Bana para göndermene gerek yoktu. Paramız var. Şu anda gazeteden başka okuma olanağımız yok.
Kayınbiradere gelince; istersen eğer ona mektup yazabilirim. Benden büyük ama ondan çok fazla şey görüp geçirdim. Düşüncelerim doğrultusunda yaşamak için çok şeyi teptim. Eğer bunu yapmasa idim bugün ben de onun durumunda olurdum. İyi bir insan olduğuna şüphem yok. Ama zordur bizi anlamak; bunu da gözönünde tutmak gerek.
“Tek Boyutlu İnsan”ı istemene sevindim ama çok ağır bir kitaptır. Ama gene de benim hayatımda özel bir yeri vardır o kitabın. Ama Jack london’un “Vahşetin Çağrısı”nı mutlaka oku. Ben orada iken Herzen’in “Kabahat Kimde” romanını okuyordum. Ancak yarısına gelebildim ama çok hoşuma gitmişti.
Bütün arkadaşlara ve kayınbiradere selamlar.
Seni hiç unutmuyorum. İyi ol çok iyi ol. 

        DİPNOTLAR
27. Bayrampaşa’daki isyan günü. MHP’lilerin koğuşunun önüne gitmek için kadınlar koğuşu önünden geçmek gerekiyordu. Belma mektubunda kapı aralığından beni gördüğünden söz ediyordu.