EK - 4 (Son)


        Belma’ya Mektuplar’ın eklerinin sonuna geldik. Önceden de belirttiğim gibi bu ekleri yayınlamayı düşünmüyordum ama o dönemdeki teorik saptamaları merak eden arkadaşların isteği üzerine yayınladım. Bu mektuplar basıma girmek üzere olan kitapta da yer almıyor. Bu mektubun ilk bölümü geçen hafta yayınlanmıştı. Orada da belirtildiği gibi tam bir mektup değil, kesiliyor. Kesildiği yere kadar olan bölümü aşağıdadır. Ülke Dergisi’nin ikinci sayısından söz ediliyor.

        « İkinci sayıdaki en önemli yazı, M. Erdost’un ve Osmanlı İmparatorluğu üzerine. Osmanlı tarihi oldukça karışıktır ve bu tarihteki en önemli konu da 15. ve 16. yüzyıllarda dünyanın en güçlü ülkesi olduğu halde kapitalizme dönüşemeyerek neden yarı-sömürge bir ülke durumuna düştüğüdür. Türkiye’nin Düzeni’ni okuduysan hatırlarsın, orada bu durum tamamen dış etkiye, deniz ticaret yollarının Akdeniz’den okyanuslara kaymasına ve böylece Osmanlıların Batı’da olan sermaye birikimine ulaşamamalarına bağlanır. Bu aslında önemli bir faktördür ancak tek başına hiçbir şeyi açıklamaz. Osmanlılar savaşlardan elde ettikleri büyük ganimetleri neden sanayi ve ticarete yatırmamışlardır? Sorun öncelikle düzenin iç yapısında yatmaktadır. 

        Osmanlıların Batı feodalizminden en önemli farkı, toprakta devlet mülkiyetinin önemli yer tutmasıdır (özel mülkiyet de vardır ancak hakim değildir). Toprakta devlet mülkiyeti imparatorluğa merkeziyetçi nitelik kazandırır. Bu merkeziyetçilik onun toplumdaki her türlü gelir kaynağı üzerinde güçlü bir denetim kurması sonucunu verir. Osmanlılarda zenginleşmenin tek kaynağı devlettir. Bu nedenle devletin dışında veya ondan bağımsız olarak gerçekleşen büyük sermaye birikimi yoktur. Bu nedenle Osmanlılarda güçlü bir tüccar sınıfı ve bu sınıfın elinde büyük sermaye birikimi gerçekleşmemiştir. Varolan sermaye ya hakim yönetici sınıfın ya da onun vasıtasıyla zenginleşen tüccarın elindedir. Burjuva sınıfının güçlenmesinin engellenmesi, Osmanlıların kapitalizme geçmesinin engellenmesindeki temel etken olmuştur. 

        Batı feodalizminde toprakta özel mülkiyet hakimdir. Feodal senyörler sahip oldukları bu toprakları genişletmek için kralla ve birbirlerine karşı sürekli savaş halindedirler. Ülkede merkezi değil mahalli otoriteler mevcuttur. Bu durumda burjuva sınıfı kolayca gelişir ve zamanın bağımsız kent cumhuriyetlerinde ifadesini bulur (Osmanlılarda bu durum yoktur). Burjuvazi gerek feodaller arasında bölünmüş iç pazarı bütünleştirmek ve dünya çapında diğer ülkelerle yürüttüğü ticaret savaşında güçlü bir destek sağlamak amacıyla merkeziyetçilikten yanadır ve bu nedenle feodallere karşı mücadelesinde merkezi krallığı destekler. 14. ve 15. yüzyıllarda Batı’ta krallar burjuvaların da desteğiyle merkezi yönetimlerini kurarlar. Bu aynı zamanda aynı dil, kültür ve tarihe sahip insanların çeşitli feodal sınırlamalar altında bölünmüşlüğünün sona ermesi ve aynı iktisadi yaşam birliğine kavuşulması demektir. Buna uluslaşma süreci denir. Görüldüğü gibi Batı’da merkezi otoritenin yükselmesi burjuvazinin desteğiyle ve dolayısıyla karşılığında da burjuvaziyi önemli ölçüde güçlendirerek gelişmiştir. Osmanlılarda ise merkezi yönetim baştan beri mevcuttur ve burjuva sınıfının yükselişine karşı baştan güçlü bir engel olarak dikilmiştir. 

        Osmanlılarla Batı feodalizmi arasındaki gelişim farkını açıklayan diğer bir önemli ayrım da, serfliğin durumudur. Her iki yerde de köylü serf statüsündedir. Batı’da özel toprak mülkiyeti hakim olduğundan kırsal alanda meta ekonomisinin gelişmesiyle birlikte emek-rant ve ürün-rant, para-ranta dönüşür. Köylü belirli bir nakdi bedel karşılığında özgürlüğünü senyörden satın alabilir. Osmanlılarda ise bu durum yoktur; serf çoğunlukla devlet mülkiyetinde olan topraklarda yaşadığından özgürlüğünü satın alamaz. Çünkü toprakta devlet mülkiyetinin ortadan kalkması, merkezi devletin sonu demektir. Bu edenle Osmanlılarda tarımda kapitalist ilişkiler gelişemez. Köylüler topraktan kaçabilir ancak tüm bu değişimler düzenin daha ileri bir üretim biçimine dönüşümünü değil, yozlaşmayı gündeme getirir. Nitekim 17. yüzyılda Batı feodalizminde ... »

        Mektubun eldeki bölümü burada bitiyor. Tahminime göre bundan sonra yarım sayfalık bir bölüm daha bulunuyor.