Mektup - 10

                                                                                      10 Ekim 1977
Sevgili Belma,
Cuma akşamı gazetede teyzenin oğlu Hakkı’nın avukat arkadaşıyla birlikte Ankara yakınlarında trafik kazası geçirdiğini okudum. Bütün gazeteler yazmadı, erken haberin olsun diye telgraf çekecektim ama imkân bulumadım. Sinirimden bütün gece uyuyamadım. Laubaliliğin bu kadarı da olmaz yahu. Kaç defa onu rastgele iş yapmaması, dikkatli araba kullanması için uyardım biliyorsun; ancak işe yaramamış. İnsan telaşe memuru gibi ne yaptığını bilmeden oradan oraya koşturursa olacağı budur. Gerçi kazada ölüm yok ama gazeteden anladığım kadarıyla birkaç sıyrık filanla atlatılan hafif bir kaza da değil. Boşu boşuna iş işte. İstanbul’a zaten bir türlü alışamamıştı, kalktı Ankara’ya gitti orada da başına kaza geldi. Arabayı hangisi kullanıyordu acaba? (29)
Şimdi İstanbul’daki akrabaların da morali bozulacaktır biraz. Nazar mı değdi nedir, herşey böyle üstüste geliyor diyecekler. Zaten böyledir, bizim ailenin başına bir şey geldi mi hep üstüste gelir. Teyzen, dayın, amcan hepsine söyle, kendilerine biraz çekidüzen versinler, dikkat etsinler. Bilirsin bizim aile biraz tezcanlıdır. İyi özellik ama her zaman değil. Artık şuna kesin inancım var: Bugünlerde Allah’ın bütün dikkati üzerimizde. Yoksa sadece aptallık ve sakarlıktan bu kadar şey olmaz. Böyle zamanlarda hırsa kapılıp hayattan herşeyi birden istememek lazım. İnsanın sabırla, yavaş da olsa işiyle uğraşması lazım. Bu kötü günler de elbet geçer. Herşeyden önce ne olursa olsun sakin olmak gerek.
Neyse, kanıksamadık ama moralimizi bozmak da gereksiz. İnsanın çok akrabası olması da ayrı bir dert. Hepsiyle uğraşmak lazım. O kadar uğraşıp aralarında bir düzen kurabilmiştik. Artık herkes derdini doğrudan gelip bize açmıyordu, mesela amcanın oğlu amcana söylüyor. Biz ondan öğrenip derdini halletmeye çalışıyorduk. Bu düzenin hiç bozulmaması lazım. Yoksa eskiden olduğu gibi herkes derdini bir-iki kişiye dökmeye kalkarsa işin içinden çıkılmaz. Yalnız bazı akrabalar bu düzenin pek farkında değil galiba. Herşeyi düzensiz ve karmakarışık sanıyorlar. Onlara doğrusunu anlatmak gerek. Dert dinlemenin bile bir düzeni var bu dünyada. Bir ailede büyüklerin otoritesinin hiç kaybolmaması gerekir.
Aslında İstanbul’daki akrabalarla aramız daha iyi olabilirdi. Ama benim askere giden birkaç kişinin her sorunuyla uğraşmak zorunda kalmam, mali sorunlar, fazladan İstanbul dışındakilerin de bazı dertleriyle uğraşmak beni çok yordu ve yıprattı. Ama uğraşabilsek bile gene de herşey mükemmel olmazdı. Biz ne kadar gayret göstersek gene de insanı yetiştirecek olan hayattır. Öğrenmenin en iyi (ve en acılı) yolu da öğrenmeye mecbur kalmaktır.
Sonuç olarak, üzülmemeye çalış. Moralini bozma. Bütün akrabalara selamlarımı ilet. Kendilerine gerçekten dikkat ederlerse bir daha böyle şeyler olmaz. Ben olan herşeye rağmen gene de iyiyim. Ama hayattan tecrübe kazanmayı da unutmamak gerek (aslında ben biraz da teyzenin oğluna kızıyorum; ona kızmamak gerek ama bugünlerde herkese kızıyorum galiba).
Bugün de senin doğum günün, kutlayacak hal mi kaldı deme sakın. Ne yapalım aldırma gönül aldırma diyeceğiz. İnsan hayatında yaptıklarının doğruluğuna inansın yeter ki, gerekirse baştan bile başlar. Ama bu kadar kötümserliğe de hiç gerek yok. Yeter ki hayattan öğrenelim ama bazı insanlara bunu anlatmak o kadar zor ki. Dedim ya herşeye rağmen gene de iyiyim. Sen de iyi ol. Bütün akrabalara selamlar.
Seni hiç unutmuyorum.
Not: Mevlut abiye söyle biraz dinlensin. Çok çalıştı ve yoruldu. Bu kazalar da hep yorgunluk ve dikkatsizlikten oluyor. 

           
        DİPNOTLAR
29. Ankara’da bir soygun teşebbüsü sırasında yakalanmadan söz ediliyor. Gazetelerde okumuştuk.